Panoptikon

 Jeremy Bentham tarafından bilimsel olarak tasarlanan maksimum güvenlikli hapishane modelidir,bu modele göre az sayıda mahkumdan oluşan bir denetleme kulesinden çok sayıda mahkum izlenebilir.dairesel bir hapishanenin merkezine yerleştirilmiş bu denetleme kulesindeki gardiyanlar sayesinde mahkumlar rahatlıkla izlenip baskı altında tutulacaktır. mahkumların hücreleri kuleden görünebilecek şekilde içeriye dönük olduğu için devamlı izlendiğini bilen mahkum,üzerindeki baskıdan dolayı doğal olarak hareketlerine dikkat edip kendini kısıtlamak zorundadır. normal bir hapishaneden çok daha sıkı ve güvenlikli bir sisteme sahip olan bu hapishane mahkuma devamlı izlendiği hissini verdiği için kulenin içerisinde gardiyanlar yokken bile -olup olmadığını bilemeyeceği şekilde tasarlanmıştır- mahkumlar hareketlerini kontrol etmeye başlarlar. Panoptikon'un yansımalarını sinemada,edebiyatta ve en önemlisi toplumda sık sık görürüz.basit bir şekilde örneklemek gerekirse ; müzelerdeki kameralar,sokak kameraları, mobeseler Panoptikon'un birer parçası,izdüşümüdür.sahte olup olmadığını,izlenip izlenmediğimizi bilmeyiz fakat hareketlerimize bunlara göre çeki düzen veririz.sokakta-trafikte devamlı olarak izlendiğini düşünen bir insanı baskı altına alarak kontrol etmek,onun aykırı davranışta bulunmasını engelleyerek içinde bulunduğu sistemin kurallarına uymasını kolaylaştırır.bu denetim toplumsal düzenin yıkılmasına ve kuralların çiğnenmesine karşı duran büyük bir güç haline gelip,sosyal düzene fayda sağlar.Panoptikon'un sosyal kurallar açısından "olumlu" olduğu düşünülen yanları olduğu kadar birçok olumsuz yanı da vardır.bunlardan bazılarını elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. ünlü düşünür Michel Foucault gözetimin ve gözetim araçlarının modern kurumlarda insanları yönetmek için temel araç olarak kullanıldığını düşünmektedir. "hapishanenin doğuşu" adlı eserinde de belirtmiştir. Foucault,Jeremy Bentham’ın tasarladığı bu modelden faydalanarak fikirlerini aktarmıştır.modern toplumlarda ve liberalizmin hakim olduğu yerlerdeki liberalist anlayışa göre bireycilik esas alınır.her birey özel ve biriciktir.bireylerin birbirlerinden farklı olması toplumdaki çeşitliliği sağlar ve toplumu tek tipleşmenin oluşmasından kurtarır. foucault’ya göre gözlemlendiğini bilen insan baskıdan dolayı hareketlerini kısıtlar ve toplumda tek tiplik oluşur. Panoptikon Foucault'un deyimiyle "uysal insan" oluşumuna sebep olur. peki " uysal insan" nedir? uysal insan toplumdan farklı hareket edemeyen,aykırı düşünmeyen,kurallardan ve cezalardan korkan,toplumun baskısı altında ezilen ve bu yüzden birebir içinde bulunduğu topluma ayak uyduran insandır.bir süre sonra bu korku sadece güce ve iktidara karşı duyulan bir korku olmaktan çıkar,çünkü toplum tek tiptir ve farklı olanı cezalandırıp dışlayan ilk kurum haline gelmiştir.uysal insanı bu hale getiren sürece "dinamik normalleştirme" diyor Foucault. Foucault'un deyişiyle “bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir.” Panoptikon toplumdaki çeşitliliği bitirir ve yaratıcı fikirler üretmemize engel olur.tek tip ve tek düşünce hakimdir artık.bu durumda Panoptikon’un işlevini şu cümlelerle açıklar Foucault : “Gücün otomatik işlevini sağlamlaştıracak bilinçli ve kalıcı bir görünürlük durumunu harekete geçirmek. şartları gözetimin etkilerini kalıcı kılacak şekilde düzenlemek için (eylemde sürekli olmasa bile), gücün yetkinleştirilmesi, fiili kullanımını lüzumsuz kılmaya meyilli olmalıdır. bu mimari araç, kendisini kullanan bireyden bağımsız bir güç ilişkisi yaratma ve sürdürme mekanizması olmalıdır. kısaca, tutuklular, kendilerinin taşıyıcı olduğu bir güç konumunda sıkışıp kalmalıdır.” Panoptikon'a Orwell'ın 1984'ünde Big Brother'ında da rastlarız.büyük biraderin gözünden kaçmak mümkün değildir. Sinemada ise birçok örneği olmakla birlikte beni en çok etkileyeninden bahsedeceğim. "bir bilim adamının düzenlediği ve tamamı erkeklerden oluşan 20 denek, bittiğinde toplamda 4000 mark alacakları bir deneye katılırlar. hiçbiri hayatında hapishane yüzü görmemiş olan denekler, hapishane ortamına dönüştürülen deney sahasında iki hafta boyunca, "yönetenler ve yönetilenler" olarak iki gruba ayrılarak yaşamak durumunda bırakılmayı kabul ederler. denekler, ya verilecek olan para için ya da yaşamlarına farklı bir deneyim katmak amacıyla bu deneye katılmışlardır. başroldeki tarek ise; bu işin iç yüzünü belgeleyip bir gazeteye satmak ve yaşanılacak olası olaylara tanıklık etmek amacıyla orada bulunmaktadır. deneyin amacı ise; insanlara giydirilen roller ve bu rollerin, bireyi ne kadar zamanda gerçek benliğini ele geçirerek yabancılaştıracağı ve bu süreçte kişinin, bu yabancılaşmaya ve kendisine biçilen role, ne denli uyum sağlama ya da kendi benliğini muhafaza etme iradesine haiz olup almadığının belirlenmesidir. deneyde ilk başlarda her şey yolunda gibi görünse de, tarek'in söz dinlemez ve kışkırtıcı tavırları gardiyanların belirlenen koşulların "yönetenleri", uygulamak zorunluluğuyla yükümlü kıldığı yaklaşımsal koşutların hayata geçirmesine mecbur bırakınca hapishane içerisinde güç çatışmaları yaşanır. bireyler kendilerine verilen rollere düşünülenden önce yatkınlık gösterip, o rollerin gerektirdiği davranışsal yönlenmeleri benimseyerek açığa çıkarırlar. ilk zamanlardan itibaren kontrol altında olan deney, belirlenen sınırların yıkılarak; adaletin ve bireyin yaşam hakkının olmadığı bir anarşi ortamına ve çıldırışsal davranışın açığa çıkarıldığı kontrolsüz bir yapıya dönüşmesiyle kontrolden çıkar ve sonlara doğru, insanların canını kurtarmak için verdiği yaşam mücadelesi şekline dönüşür. bu mücadele, şiddetli ve bir o kadar da kanlı bir sonla noktalanarak, sonu trajedi olan bir deneyi sonuçlandırır." Filmin ana teması gücün insan üzerindeki etkisine dair bir arada bulunan bu 20 erkekten hiçbiri deneye başvurduklarında hangi tarafta olacağını bilmiyordur ve hepsi öncesinde eşittir.Fakat deneyle birlikte aralarında mahkum-gardiyan ilişkisi başlar ve mahkumların üzerlerindeki ezici baskıyla,gardiyanların ise "güç" duygusuyla uğradıkları değişime anbean şahit oluruz. das experiment,guguk kuşu ve daha nicesini izleyerek panoptikon'un etkileri ve kendisi hakkında az çok fikir sahibi olabilirsiniz. panoptikon'un tam tersi ise sinoptikon'dur ve çoğunluğun azınlığı izlemesidir. özgürlükler kısıtlandıkça alışırız,5 yıl önce aşırı tepki verdiğimiz bir kısıtlama aslında şu an normal bir durummuş gibi gelebilir.kısacası içinde bulunduğumuz bu modern toplum da aslında panoptikon denilen hapishane modelinin ta kendisidir.

Yorumlar